Biz işçiler, işsizler, işverenler, öğrenciler, öğretmenler, memurlar, emekliler; bilim insanları, doktorlar, eczacılar, hukukçular, esnaflar, köylüler, yazarlar, müzisyenler, ressamlar, heykeltıraşlar, sanatçılar, karikatüristler, tasarımcılar, gazeteciler, turizmciler, mimarlar, mühendisler, din adamları...
...Bu gün burada savaşa terörün en üst biçimi olduğunu bilerek hayır diyoruz...
Biliyoruz ki bu savaşın uluslararası hukukta meşruiyeti yoktur, ahlaki, insani ve vicdani hiç bir dayanağı da yoktur. Yerel diktatörlükleri yıkma bahanesi ile küresel diktatörlüğün pervasız dayatmalarına boyun eğmek ülkemiz için olduğu kadar dünyamızın geleceği için de yıkıcı sonuçlar doğuracaktır!
Bizler, bu ülkenin üreten, yaratan, yöneten ve düşünen insanları ve meslek grupları olarak “savaşa hayır” diyoruz. İnsan yaşamının özgürlüğün, bağımsızlığın ve doğal varlıkların pazarlık konusu yapılmasına; ABD’nin yayılmacı emellerine, silah ve petrol tekellerinin çıkarları uğruna ülkemizin, bölgemizin ve dünyamızın geleceğinin kararatılmasına karşı çıkıyoruz.
“Barış için 100’ler Meclisi”nden; Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, Hükümet’e, tüm yetkililere Türkiye’nin büyük çoğunluğunun duygu ve düşüncelerini iletiyoruz.
Türkiye ülkemize, bölgemize ve tüm insanlığa keder, istikrarsızlık ve kriz getirecek bu savaşa karşı durmalıdır.
Uluslararası hukukun etkisizleştirilmeye çalışıldığı bu dönemde Birleşmiş Milletleri ve Güvenlik Konseyi’ni, savaşı engelleme yolunda aktif tutum almaya, ülkemizden yükselen barışçıl sese kulak vermeye çağırıyoruz.
Bugün bu savaşa, hangi nedenlerle olursa olsun “hayır” demezsek; kişi kişi, ülke ülke tüm kurum ve kuruluşlar tarih ve gelecek kuşaklar önünde sorumlu olacağız, suçlu olacağız. Oysa dünyanın barıştan yana bütün güçleri birleşerek bu savaşa karşı tarihsel bir zafer kazanabiliriz.
Bizler, ülkemiz insanlarını temsil eden “100’ler Meclisi” olarak, dünyadaki ve ülkemizdeki tüm yetkili kurumları uyarıyoruz:
Ankara barışın başkenti olsun!
Barışçıl çözüm umutları henüz tükenmeden bu savaşı engelleyelim.
Barışı ve hayatı kazanalım...
ve yazarların "lâneti" |
Savaşlara ve savaşçı kültürüne karşı duran bir yaşama idealini savunuyoruz ve bu yüzden, bugün, “Irak’ta savaşa hayır” diyoruz.
“Suç işlemeden krallık yapılamaz” der Saint Just. Biz, kralların ve kralcıların yayılmacı, despot suç dünyalarına karşı, insanın biricikliğini savunuyoruz.
Ölümsüz Shakespeare yazmıştır:
“En tatlı şeyler ekşir kötü işler yaparakOttan çok daha iğrenç kokar çürüyen zambak.”
Biz çürüyen vicdanların toplum organizmasına yaydığı korkunç kokuları pek çok defa solumak zorunda kaldık ve hiçbir zaman bunu bir yazgı sayıp rıza göstermedik.
Salt toplu kıyım projelerinin, kusursuz cinayet planlarının soğuk soluğunu içinde hisseden Iraklı kardeşlerimizin değil, hepimizin hayati ve birincil meselesi haline gelen bu savaşı önlemeliyiz. Önleyebiliriz.
Varsın tarihin cüceleri hayal gördüğümüzü varsaysın; soluğumuz tükenene kadar nasıl olsa, yaşamanın muhteşem inceliklerinden bahsedebiliriz, tonlarca varil petrolden daha zengin olan anlama ve sevme kültürünü anlatabiliriz.
Gün Kardinal Barberini’nin olsa da, zaman Galileo Galilei’nindir.
Öyleyse, bilsinler, bu önceden bildirilmiş cinayeti işledikleri ân, onları sonsuza kadar lânetleyeceğiz ve yazarların lâneti sonsuzdur.
Kimsenin kuşkusu olmasın, büyük Türk şairi Yunus Emre yüzyıllar öncesinden uzanarak söylemiştir: “Ne ettin kurudan yaştan sorarlar bir eyyam gelir.”